23 Şubat 2012 Perşembe

Bonvagon.com, yeniden!









Sevgili dostlar,

Bonvagon sitesiyle tanışalı çok olmadı ama tanışıklığımız kısa sürede keyifli bir işbirliğine dönüştü. Ayrıca her sabah posta kutumda Bonvagon iletisini bulmak ve yeni, çok zevkli ürünlerle tanışmak benim çok hoşuma gidiyor. İşlerimin bu keyifli seçkide yer alması da beni ayrıca mutlu ediyor.

Şubat başında Bonvagon'la ilk kampanyamızı yapmıştık. Biten kampanyaların üzerindeki "tekrarlanmasını istiyorum" butonu bilmem ilginizi çekti mi? İşte onun çağrısına uyarak tekrar Bonvagon'dayız! Bugünden itibaren 6 gün boyunca hoş avantajlarla sunduğumuz ürünlere bir göz atın derim. Şenay Akın klasikleri ve yepyeni tasarımlar yanyana olacak. Sizin favoriniz de bunların arasında mı?

15 Şubat 2012 Çarşamba

Gittim, gördüm: Inhorgenta Munich









Kim derdi ki -15 derece soğukta Munich'e gidip bir de kuru soğuğun içimize ince ince işleyen sevimsiz İstanbul kışından daha makbul olduğunu iddia edeceğim? Ama işte mesimlerden Şubat olunca benim de içimi nice kuyumcunun kavrulduğu alev alır: Inhorgenta'ya gidilecek, yenilikler görülecek, taşlar edinilecek, seminerlere katılınacak...Eh bu sene de yine öyle oldu. Size pek tabii tükettiğim beyaz Münih sosislerinden bahsetmeyeceğim (bir sosis dağı diyelim) Ama gördüğüm nefis tasarımları anlatacağım.

Başlayalım "silversmith"ler ile.... (malum, Türkçe'de karşılığı olmayan bir kelime ve de etraftaki örneklere bakılırsa karşılığı olmayan bir meslek dalı)Gümüşten kap kacak, ev eşyası yapan hanım ve beyler. İcra ettikleri biz "goldsmith"lere dahi gizemli, başka bir dil gibi gelir. Burada adı geçenler küçük olçeklerde çalışan, alçakgönüllü kullardır, nam-ı diğer sadekar, takı sanatçısı.

SiLver Triennale'de yine şiir gibi işlenmiş onlarca parça arasında Ulla Kauffmann'ın işi favorim. Çok sade, kare şeklinde bir kutu. Frau Kauffmann, bir sihirbaz. Minyon yapısına bakarak karar verilmez, koca gümüş tabakları sonsuz bir akışkanlık, sadelik içinde, sanki hiç insan eli değmemiş gibi yaratır. Aynı şeyi yıllardır yarattığı "sanki sonsuzluğun bir parçasıymışçasına" sıcak altın renkli kolyeleri için de geçerli. İnsan eli değmemişçesine mükemmel, ama elin sıcaklığını da hissettirir.

Sadelik beni hep cezbeder, o yüzden Atelier Luz'un sakura'larına kayıtsız kalamam. Eh bir de, yaratıcısı Marike Hauser'in neşesi ve tatlı sohbetini ekleyin, standta neden o kadar çok vakit geçirdiğim ortaya çıkar.

En büyük favorimi sona sakladım: Gill Galloway Whitehead. Neşeli ve sıcak denmez ona. Karlar kraliçesi gibi mesafeli ve gizemli bir kadındır. Ama öyle hikayeler anlatır ki...Uzak ormanlara dair, güneşin doğuşuna, büyüyen nadir bitkilere dair...
Elleriyle anlattığı masalların bir bağımlısıyım!

17 Aralık 2011 Cumartesi

Güneşli bir Cumartesi gününde ne yapılır?





Sizi bilmem ama Cumartesi bizim için telefonun çalmadığı, radyonun tatlı tatlı Manu Chao mırıldandığı, güneşli mi/yağmurlu mu demeden burada buluştuğumuz, özel bir gündür. Han merdivenlerinden hiç ses gelmez, bina bize ait olur.

Gitgide daha hızlı akan günlerin/haftanın yoğunluğuna bakmaksızın kalbimiz sadece "o yüzük", "aklımdaki kolye" için çarpar. Arkadaşlarımız arar, aklımızı çelmeye, yoldan çıkarmaya uğraşırlar.

Sadece gülümseriz. Ve kuyumculuk tanrılarına hediyeler sunmaya devam ederiz....

8 Aralık 2011 Perşembe

"Bebekten kuyumcu"





Güneşli bir kış gününde kapı çalındı. İçeriye Banu, Maya ve Emre girdi. Banu atölyemizin bir üyesi, güzel sanatlarda yolculuğa çıkıp kuyumculuk patikasından sapanlardan. Beraber pek çok neşeli ders yaptık. Kızı Maya da Banu'ya uzunca bir zaman eşlik etti. Daha anne karnındayken çekiç sesi dinledi, ateşin ısısı, eğenin açısı, işte bunun gibi ufak tefek gizlere tanık oldu. İşte bu gün, Maya'nın annesi ve babasıyla ilk defa kucağa gelen bir bebek olarak atölyeyi ziyaret edişiydi. Aletleri bıraktık elimizden, çevresini sardık, "bebekten kuyumcu" kızı kucakladık sevdik...

28 Kasım 2011 Pazartesi

Bunu ben yaptım!










Bir avuç tasarım meraklısı, yaratıcılıklarının sınırlarını keşfetmeye ve birkaç saatini kuyuncu atölyesinde geçirmeye niyet etmiş....masal böyle başlıyor.

Belli aralarla düzenlediğimiz "Kendi kolyeni tasarla (ve gerçekleştir)" atölye çalışmasından bahsediyorum. Mum modelleme, bizim Cumartesi öğleden sonrasını geçirmek için seçtiğimiz rutin bir aktivite. Ama atölyemize konuk olan hanımlar ve beyler genellikle kendi mesleklerinden çok uzağa düşen, hayalgücünü, elleri, birtakım garip? aletleri kullanmayı içeren bir maceraya atılmış oluyorlar. Hayatlarında ilk kez.

Kağıt, kalem, mum, ateş....bana itaat edecek mi? Ah, olamaz...iyice yayıldı, şunu düzelteyim...o ne, sen bitirdin mi yoksa? İnanmiyorum! Çok güzel olmuş, hocam, benimki de tamam mı? Derken...gün bitmiş oluyor. Sıra kolyelerin dökülmesi ve tamamlamasında.

Aşağıki fotoğraflar böyle bir günü anlatıyor işte. Kendine, bir aile bireyine,en sevdiği arkadaşına kim daha güzel bir hediye verebilir ki?

Bir sonraki atölye çalışmasının tarihlerini sabırsızlıkla bekleyiniz!

10 Kasım 2011 Perşembe

Birkaç güzel insan














Uzunca süren hazırlıktan sonra Sieraad'ta 4 yogun gün geçirdik. Güzel mücevherler gördük, yaratıcı stand düzenlemeleri içimizi aydınlattı. Ben şahsen, Amsterdam'ı özlemiştim. Ama orada olmanın en güzel tarafı Westergas binalarındaki havalı fuar alanı, uluslararası alanda pek çok hayranı olan mücevher parçaları değil de onları yaratan bazı güzel insanları tanımak, dostluk etmekti. Michel Kiupers, İnes de Booij, Tode Rygg ve eşi Marcus (ah o işini gücünü, saygın şirketlerdeki sorumluluklarını birkaç günlüğüne erteleyip sanatçı eş aşkına eline matkap, çekiş, temizlik bezi alan adamlar) Güzel insanlar tanıdık, yorgunluğu, gerginliği beraber atlattık, seneye yaratacakları parçaları merak içerisinde vedalaştık.

3 Kasım 2011 Perşembe

Sieraad için Amsterdam'dayız...

Uzun zamandır heyecanlı çalışmalar içindeydik. Stand tasarımları, özel koleksiyonun hazırlanması derken... Şimdi Amsterdam'da, Sieraad'dayız. Uluslararası Mücevher Sanatı Fuarı, bugünden itibaren 3 gün boyunca sürecek.

İşte Sieraad için özel olarak hazırlanan parçalardan bir kısmı...










Birkaç günlük fuar macerasından; dünyanın her bir yerinden yeni tasarımcılar tanımış olmak yeterince tatmin edici iken; bakalım bu bambaşka şehirden ne gibi ilhamlar almış olarak dönüş yapacağız...

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More